1 Kasım 2012 Perşembe

ÇALIŞMAK GÜZELDİR..!




             "YATAN ASLAN'DAN DAHA MAKBUL'DÜR..GEZEN TİLKİ.."

"YÜCE BİR ÇAM DALINDA BARINAN ASALAK .. SAÇAK MANTARI OLMAK YERİNE..  ; AYAKLAR ALTINDA ORADAN ORAYA KOŞTURAN BİR KARINCA OLMALISIN.."

                Yurdumuzda çalışma hayatında olanların emekliye ayrılmaları iş' e başlama yılları'na endeksli olarak farklılıklar arz etmekte. Bende erken emekli olan yurttaşlardan biriyim.

                Acaba böyle bir imkan olsaydı çalışmaya devam edermiydin diyeceksiniz.Evet"diyorum. Tatillerde sürekli çalışma hayatının içinde büyüdüm.

                Biliyormusunuz ülkemizde her iki çalışan bir"emekli"ye bakıyor.Örneğin İstanbul'da 1.783.736 emekli yaşıyor. Çalışan sayısı ise 3.570.000 kişidir...
Yine yurdumuzda son verilere göre işsiz sayısı 6 milyon kişidir.

               Son yapılan düzenleme ile emekli olma yaşı ve prim ödeme iş günü sayısı bazıları için çok hoş olmayan bir tablo arz etmektedir.
İstanbul'da acaba gerçekte ne kadar insan yaşamaktadır. Her gün kaç kişi geliyorken kaç kişi taşraya doğru gitmektedir.
                Erkek nüfusun-kadın nufusa göre durumu nerelerdedir. Kaç yabancı iş'i ya'da eğitimi için İstanbulda yaşamaktadır. Bizim dışarıda yaşayan ne kadar vatandaşımız.., hangi ülkelerde kaçı kız ve kaçı erkek çocuğuyla gurbet ellerdedir.Yurt dışında olupta emekli'ye ayrılmış ne kadar insanımız vardır..

                 Bütün bu rakamları şimdi sıralayıp kafa karıştırmak istemiyorum..Yeri ve zamanı geldikçe o sayıları'da gözden geçirebiliriz.
                 Biliyormusunuz İstanbul'da çalışmayan insan sayısı sanki her geçen gün artmakta.Köşe başlarında kıraathaneler,cafeler,her sokak aralarında hınca hınç dolu altılı ganyan ve iddia bayileri,İnternet cafe'ler ve kaldırımlara saçılmış tahta taburelerde zaman öldüren tembel insanlar.
                 Diyeceksinizki İstanbul öğrenci nüfusu çok yüksek bir şehir.

                 Bilemiyorum bir o kadar erkek,kadın,kız,evlerinde televizyon karşılarında pinekleyen ve gece geç saatlere kadar internette geyik yaparak veya oyunlar oynayarak
yahut gece geç saatlere kadar vakit geçirdiğinden ertesi gün öğle saatlerine kadar yataktan çıkmayan insanlar.

                  Hasta ve yaşlı olan hiç bir kişi bu bahsi geçen"Tembeller"gurubuna dahil olamaz ve onlar değildir kastetmiş olduklarım.Erken dönemde emekli olmuş ancak,iki yakasını bir araya asla getirememiş insanları kast ediyorum.Evine ekmek parası götürmeden gezen ve kahve köşelerinde bulduğu üç kuruşu"iddia"kuponuna veren insanları kastediyorum..
                   Hanımı saçını süpürge etmiş,apartman temizliğine giderek,cam silmeye yaşlı ve hasta bakmaya giden karısı ile kızının getirdiğine bakarken ağzından düşürmediği filtreli sigarasını devamlı tel'leyen zırtaboz'laradır sözüm.!

                    Bu tablo içinde olan insan sayısı ülkemizde ve'de İstanbul'da hiç yabana atılacak miktarlarda olduğunu sanmayın sakın.

                    Çoluk-çocuğunun ve eşinin hayatını garantiye almış bir kişi düşünün.55-60 yaşına kadar tırmalamış ve artık biraz dinlenmeyi isteyen bu insana ne diyebilirsiniz ki.?.Eşi'de saçını süpürge etmiş çocuklarını büyütmüş..İnsan içine çıkarmış..Helal olsun ki o anne'ye..
                  Ne kadar zordur ev işleri..Yemek - temizlik,üst baş ve çamaşır..Aslında kimse bilmez  en ağır işçidir..Kadın.Hele ki çalışma hayatı içinde olanlarını her zaman takdir'le anmışımdır..
                  Üretmeden tüketen,kendini farklı hayat felsefesiyle empoze eden lümpen, hayatta her şeyin kadın-kız muhabbetinden ibaret olduğunu sanan ; başka muhabbet bilmeyen asalak ,tembel insanları sevmiyorum..
                  Söylemek zoruma gidiyor.! Sahte ve acımasız..para hırsına kapılmış insanların adeta yarıştığı ;trafik ışıklarında yayaların üstüne üstüne giden sürücüleriyle,ensağ şeritten en sol'a tek bir yolcu almak için kornasına alabildiğince abanan minübüs şöförlerine artık tahammül edemiyorum..
                   Biliyormusunuz artık İstanbul'u sevmiyorum..

16 Eylül 2012 Pazar

" ACI' YI TADMAK...! "

  



İnsanoğlu birçok öğrendiğini yaşayarak ,deneme yanılma yolu'yla dağarcığına yerleştiriyor.
Ateş'in yaktığını,suyun insanı boğabileceği,taş'ın sert ve ayrılığın acısı  dokunmadan pek bilinmiyor. Arkadaşlığın insana hoş gelen tarafını iyi bir arkadaşınız olduysa öğreniyorsunuz. 


Gençliğin en unutulmaz duygularından birisi sevdiğiniz insanla olan birlikteliğinizin meyvası olan minik yavrunuzun dünya'ya gelmesidir. Ben kız ya'da erkek olması hususunu pek çok
dile getiren kardeşlerimizi pek anlayabilmiş değilim.
Ama ; ata-erkil ailelerde herhalde bu husus biraz ağır basıyor..İl'lede erkek çocuk diye
tutturmak nedir ki..?


Sağlıklı olmasını ve bahtının açık , karşısına çıkacak insanların iyi olmasını dileriz hep..!
İyi bir insan vatanı ile topluma faydalı birey olması kız-erkek olmasından çok daha önemli bir husus değilmidir..?



Toplumun her kesiminden bireylerin ergenlik sonrası yetişkinlik döneminde bazı borçları vardır.." Vatan Borcu" Okul çağı biten genç erkek "askerlik borcunu ifa etmek için uygun zamanı ailesi ile belirler..Tabiiki zordur ana'dan baba'dan ayrılıp.. uzak ellerde ev'den ayrı kalmak ..Ana yüreği  pek yufkadır..Acaba aç mı..? arkadaşlarıyla iyi geçinebiliyor mu diye merak eder durur..! 


Gelecek iki satır mektup ya'da..çalan telefonda içi cız eder..!

Allahım esirgesin..! diye dualar..düşmez dudaklarından ..Çünkü o bir anne'dir..!

Evinin direği bir'tek yavrusunun şehit oluşunu haber alan bir anne ve baba'nın nasıl bir duygu ile sarsıldığını ancak yaşayan bilir.

Allah hiç kimse'ye yaşatmasın bu acı'yı..!

Evlat acısını..! yaşayan ; yememiş..yedirmiş..! , giymemiş - giydirmiş  biricik yavrusunu" asker eylemiş..! "  insanların nasıl uykularının kaçtığını uzun gecelerini.., birde kendisinden bir dinleseniz..!

Bu yazıyı kaleme almış olmamın sebebi " BDP Partisinden Milletvekili " olan Sırrı Sakık'ın oğlunu kaybettiğini öğrenmiş bulunuyor olmamdır..!

Yüzlerce şehit anasının veya babasının yaşadığı haleti ruhiyesini , ne boyutlarda acılar ve insana nasıl tarif edilmez üzüntüler verdiğini şimdi herhalde daha iyi anlamışsınızdır..!
Bay Sırrı Sakık..!

Keşke biraz daha çaba sarfetsemde  bu kadar genç insan'ın hayatına mal olan " Terör Belası"
na artık bir dur diyebilsek..!   diyecekmisiniz..?

Saygılarımla ve sevgilerimle..!

23 Haziran 2012 Cumartesi

"TEHLİKELİ OYUNLAR."



                              ESAD...! NE VAKİT OLDU ESED..!


Suriye bölgede çok tehlikeli oyunlar oynamaktadır.Elinde Rusya kartı olduğu için böyle bir ittifak ve dayanışma içine hazır girmişken aklınca ; "dokunan yanar." mesajını vermektedir..! "Esad " ne zaman oldu ki " Esed "!  Bu da bize  empoze edilmeye çalışılan " arap kültürü " kültürünün ürünü olsa gerek..! Esed efendi pardon..! kasap diyecektim..kendi soydaşlarına ,halkına böyle  muamelelerde  
bulunan  örneklerden dünya tarihinin savaş yıllarına dair arşivlerinde bolca miktarda vardır zaten...!  


Cuma günü öğleden sonra Türk jetlerinin ( silahsız keşif amaçlı.) görevleri bitip dönüşe geçtiği sırada düşürüldüğü bilgisi haber ajanslarına düştü.. Karasularına girildiği iddiasıyla oluşan bu eylem belli  önceden hazırlık yapılarak gerçekleştirildi..Şerefsizler...!  kalleşler...! Kaşınan it...! git..! başımızı derde  sokma..git..! Müttefiki olan Rusya bu cesareti vermemiş olsa..? Çin net bir tavır koyabilmiş olsa böyle olur mu..? bunlar..İnsanlık suçu işleyen , kendi halkları üzerinde böyle diktatörlük örneği veren nice devlet adamı yok olup gitmişlerdir.


Şimdi itidalli davranılması , ulusumuz menfaatine olacaktır.Yanıtsız bırakılması'da yanlış olur.Ancak tekrar olmaması.., buna benzer durumlara cesaret edilememesi için ciddi bir nota vermek lazımdır.

Türkiye Cumhuriyeti devleti  ; çağdaş , modern ve güçlü bir devlettir. Suskun kalmak'sa bir eziklik örneği olacaktır. Şu sıralarda 2.kez güvenlik zirvesi toplanmış olup ; bu zirveden  kendini bilmez Suriye yönetimine güçlü bir mesaj verilmesi ve  çıkmasını dilerim..

Saygılarımla...sevgilerimle..! 



10 Şubat 2012 Cuma

" BÖYLE İNSANLIK OLURMU...?




Komşu ülke Suriye'de yönetim muhalifleri her gün farklı şehirlerde gösteriler
düzenlerken kanlı çatışmalar..ve dengesiz güç kullanımıyla onlarca insanın ölümünün haberini almaktayız..
Bu arada ABD'nin  işgal ettiği topraklardan, Iraktan çıkmasıyla iyice gerginleşen bölgede şii/sünni çekişmelerinin her an patlamaya hazır hali; her kesi kaygılandırmaktadır.


Suriye / İran dayanışmasıyla , Rusya'da durumdan nemalanmaya çalışır ise bölgede çok tehlikeli bir tablo ile karşılaşabiliriz.. 
Bu günlerde her an İran ile çatışmaya girebileceği görülen israil gerçeğini göz ardı etmemek gerek.

Bu günlerde Amerikan - İsrail ilişkilerine bakarak bölgeyi terket..! direktifi alan dışişleri
temsilciliklerinin hangi ülke mensupları olduğu bilinmektedir.

Türkiye'den sığınma hakkı isteyerek yurdumuza gelen Suriye Ordusu mensubu
Albay Hüseyin Harmuş epeyi zamandır ortalardan kaybolmuş ve kendisinden haber alınamıyormuş..
Meğerse..; Suriye yönetimi muhalif komutanı yakalayana , canlı ya'da ölü getirene
100.000 Dolar  ödül vaadetmiş.

Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 1 mit görevlisi ve 4 arkadaşını tutukladığını haberi bu günlerde haber bültenlerinde duyurulmuştu..

Hatay Cumhuriyet Başsavcılığınca tutuklanan Ö.S ( Mit görevlisi..) meğerse ülkemize sığınan albay
Hüseyin Harmuş'u paketleyerek Suriye yetkililerine teslim etmişler..

Suriye yönetimi Albay Harmuş'u derhal idam etmiş.

Yazıklar olsun...! Bunlar insan olabilir mi..?  "  BÖYLE İNSANLIK OLUR MU..? "

Sığınma hakkı isteyen bir insanı hiç demokratik olmayan ortama " insan "  kılığına girmiş insan kasaplarına teslim ediyorsunuz.. Yazık..Çok yazık..!

Olayın hangi zaman ve hangi şartlarda cereyan ettiği tartışılabilir..Lakin hangi nedenle olursa olsun..! " size sığınan..!." bir insanı " ölüme yollamak..! " hangi vicdana sığar ki...? 
Kabul edilemez asla..!

Sorumlu kişi ya'da kişiler..cezalandırılmalıdırlar..

Saygılarımla...sevgilerimle...

10.02.2012-İstanbul

6 Şubat 2012 Pazartesi

" LAİK..DEVLET...!.." ve " DİNDARLIK.."



                                                       DİN ve VİCDAN HÜRRİYETİ


İslam dini ile ilgili okul yıllarımda okuduğum " Laiklik ve Laik Devlet "kavramlarıyla
son zamanlarda çokça tartışılan "dindarlık" hususunu yan yana getirdiğimizde ve
akabinde " benimde söyleyecek bir kaç sözüm olmalı..! "  fikriyle düşüncelerimi
herkesle paylaşmam gerektiğini saptadım..



"İslam Dini " hiç kimseye baskı yaparak ve zorlayarak dini vecibelerin yerine getirilmesini talep etmez.


Kuran-ı Kerimde ( Yunus Suresi 99) " insanları iman etmeye sen mi ?
zorlayacaksın..? derken yine başka bir surede " ( Kehf Suresi 29) da derki..!
" dileyen iman etsin...! " dileyende inkar etsin..! buyurur..


İslamda zorlama yoktur. Tabiat şartlarıyla ekonomik ve sosyal şartlar..hatta..sağlık sorunları ve dini vecibelerin yerine getirilmesi arasında engin bir hoşgörü vardır.

Laik devlet anlayışında amaç: inançlara saygılı ,inanan ve inanmayanların kanunlar karşısında eşit olmasını sağlamak esastır.

Sağlıkta ,eğitimde ,adalet ,ve mülkiyetle ve siyasete dair her hususta devletin farklı inançlara sahip bireylerine aynı mesafe ile yaklaşabilmesi gerekir.



Laiklik olgusu ile " Laik Devlet " anlayışının hakim olduğu siyasal sistemlerde "dindarlık" devlet kurumlarından vatandaşlara empoze edilemez.

"İnançlı olmak " la " inançsız olmak " arasında devlet taraf tutabilir mi..?
Bu sorular toplumda yanıt bulması gereken sorulardır. Laik devlet olgusu bu ve benzeri sorulara verilecek yanıtlarda kendini gösterecektir.








Saygılarımla ve sevgilerimle...



06.02.2012.İstanbul




                                                                                                                                                      




                               

27 Ocak 2012 Cuma

" FRANSA NE YAPMAK İSTİYOR.."

     
                                                                                                                                 27.01.2012







                 Ermeni tasarısı Fransa senatosundan 86 oya karşılık 127 oyla geçti.."..kanunlar tarafından tanınan
soykırımların inkarı yasaklanır..!.." ibaresi yer alarak onandı. Bilindiği gibi 2001 yılında yine aynı ülke yaptığı
bir çalışmayla parlementosundan " Fransa ; 1915 ' te yaşanan Ermeni soykırımını tanır.." ibaresi bulunan yasayı onaylamıştı. Fransızlar ne yapmak istemektedirler..Bu yasalar ve kararlar onlara ne kazandıracaktır.
Ermenilere ne kazandıracaktır.. Türkiye bir karış toprak dahi vermeyecektir..Üstelik birçok Fransız aydın bu kararların çokda
demokratik olmadığını insanların düşüncelerini zincirlere vurup kontrol edilemeyeceğini savunmaktadırlar..
Belkide toplanan 60 imzayla anayasa mahkemesine gidilebilirde gidilecektirde..!.Valeri Boyer ile başkanlık seçimlerine kendini
hazırlayan Sarkozy'nin Ermenileri nasıl kullandığı , kirli oyunu ortaya çıkacaktır..

Düşmanlıkları ortadan kaldırmak yerine ortalığı daha çok karıştıran , kin tohumları saçmaya devam ederek
Türk Ulusu ile Ermeni Ulusu arasındaki husumetten yaralanma amacıyla hareket edenlerin gerçek niyetlerini birileri Ermenilere anlatmalıdır. Barış için çalışan , dargın insanları ve ülkeleri barıştıran  insanları ; insanlık tarihi daima sevgiyle ve'de hasretle anacaktır..!
Sarkozy ve Valerii Boyer gibi şarlatanların benzeri birçok insan ise tarihin sararan yaprakları aradında silinip kaybolacaklardır.
Ermeniler; biraz durup düşünmelidirler. Türklerle dostluk inşaa edilmesi sosyo-ekonomik açıdan kendilerine bir hayli avantajlar kazandırabilir. Son yıllarda bir hayli yalnız kaldıkları coğrafyada avantajlı bir duruma geçebilirler. Karşılıklı uzatılan dostluk eli her iki ulus içinde sıkıntılara son verecektir.
Seçim bölgeleri olan Marsilya'da zafer kazanmış edalarla ziyaretler gerçekleştiren Boyer ve Sarkozy Ermeni nüfusun bazı bölgelerine şirin görünebilir.
Lakin..! yaptıklarıyla Ermenilere gerçekte dost olmadıklarını zaman herkese gösterecektir.
Kin tohumlarını etrafa saçanlarıda onları  büyümeden saçıldıkları yerden toplayan " barış güvercinlerini " göklere salıverenleri tarih minnetle hatırlayacaktır..

Saygılarımla...sevgilerimle....

15 Ocak 2012 Pazar

RAUF DENKTAŞ VE LEFTER KÜÇÜKANDONYADİS'İN ARDINDAN

                                                                                                                            13.01.2012






Türk spor tarihimizin ün'ü yurtdışına ulaşmış yıldızlarından biri olan Lefter Küçükandonyadis ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetininin kurucusu ve büyük " Türk Ulusu " nun ayrılmaz bir parçası olan " Kıbrıs Türk Halkı " nın ebedi kahramanı  Rauf Denktaş'ın vefatını  büyük bir üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz...


1925 ve 1924 yıllarında doğan her iki büyük insan Türk Ulusu'nun zihninde ebediyyen yaşayacaklardır.
Lefter futbol hayatına Taksim kulübünde başlamış ve 1942 yılında Fenerbahçe formasını ilk kez giymiştir. 50 kez milli formayı terletirken 8 kez bu formayla kaptanlık yapmıştır. Milli forma ile 22 gol kaydederken Lefter Fenerbahçe forması ile 615 maçta 423 kez gol kaydına ulaşmıştır..
Kariyeri boyunca 832 gol atan usta ;  Amerikan hastanesinde tedavi görürken 87 yaşında ağır zatürreye bağlı olarak hayatını kaybetmiştir.

Lefter adına jübile düzenlenen ilk Türk futbolcusudur. Aynı zamanda kulubu tarafından bonservis alınarak yurtdışına transferi gerçekleştirilen ilk futblcumuz olarak tarih kayıtlarında yaşayacaktır. Işıklar içinde yat..! büyük usta..!.


Henüz 7 yaşımda iken Zonguldak'ta babamın Fenerbahçe sevdası nedeniyle Lefter, Naci , Nedim , Can ,
Ogün ,Ziya ve kaleci Hazım ile ismini hatırlayamadığım takım arkadaşlarıyla onu seyretme imkanı bulmuştum.


Daha sonraları 1968 yılında " Bolu Öğretmen Okulu " nda öğrencilik yıllarımda onu ; Boluspor'u çalıştıran Oyuncu antrenör olarak birçok maç ve'de hazırlık idmanlarında izledim. 
                                                  
                                         &&&&&



Kıbrıs Türk halkının lideri büyük insan Rauf Denktaşı çok iyi bir sanat ,kültür ve düşünce adamı olarak hatırlayacağız.Hayatı boyunca Türk halkının haklı davasına gönül veren " Denktaş " üstün bir lider olarak tarih sahnesinde yerini alacaktır.

'7 ocak 1924 yılında Baf bölgesinde dünyaya gelen Rauf Denktaş 1930 lu yıllarda eğitim için İstanbul'a gönderilmiştir.Daha sonra İngilterede hukuk tahsilini tamamlamış ve 1947 yılında mezun olduktan sonra   avukatlık yapmak için dönmüştür.1949 yıllarnda savcılık yaparken " Aydın Hanımefendi " ile evlenmişlerdir.
!957 li yıllarda İngilizler ada'yı Yunanistan'a devretme söylentileriyle savcılıktan istifa ederek Dr.Fazıl Küçük'ün yanında " Kıbrıs Türk Toplumu " davasında birlikte hareket etmişlerdir.

Fazıl Küçük  ve arkadaşlarıyla rum "EOKA " milislere karşı epey zaman silahlı mücadeleleri olan Denktaş, yurdunu onlarca katile ve rum çetelere karşı savunmuşlardır..
Rahmetli Bülent Ecevit'in başbakanlığı döneminde kendisi Kıbrıs Türk Kesimi lideriydi.. 


Sizleri.... UNUTMAYACAĞIZ.....!


SEVGİLERİMLE....!   SAYGILARIMLA...!..